Mart ayından itibaren Retro dönemine giren Mars’la birlikte, gözümüz bitiş çizgisinde, uzun ve yorucu bir maratona başlamıştık. Fakat bu defa ileriye doğru adım attığımızı sanırken ya yerimizde sayıyor ya da tahmin ettiğimizden de az mesafe katediyoruz. Tekrar güç toplayarak yola devam etmeye çalıştığımız her defa engellendiğimizi düşündüğümüz için haliyle şevkimiz kırılıyor, enerjimiz düşüyor. Kafamızda bir sürü planlar, harika düşünceler, istekler dans edip durduğu halde harekete geçemiyoruz. Retro Mars efekti daha çok akıntının aksi yönünde kürek çekmeye benzetilebilir. Ya da sürekli gerdiğimiz ama hedefi ıskalayacağımız korkusuyla serbest bırakmakta zorlandığımız bir yayın ucundaki oktur.
Geçtiğimiz 2 ay boyunca, deneyimsiz hissettiğimiz ve zayıf olduğumuz kişi ve durumlar daha sık gündeminize geldi. Retro Mars uzun zaman önce yaşadığımız bir kaybın gecikmiş ya da ötelenmiş üzüntüsünü de temsil edebildiğinden, tepki vermekte geç kaldığımız meselelerle de hesaplaşmamız gerekti.
“Beni engelliyorlar, bana sorun çıkarıyorlar” ya da “bana hiç yardımcı olmuyorlar” diye şikayet ettik. Çok geçmeden öfkemizi susturup “Bana gerçekte kim ve ne mani oluyor?” diye sormak aklımıza geldi (mi?). Neticede Mars geri giderken bize hırsımızın ve azmimizin bile çaresiz kaldığı yaşam koşullarını gösterdi. Bizi gizli düşmanımızı dışarıda ki dünyada değil, kendi benliğimiz ve bütünlüğümüzde aramaya yönlendirdi. Kendimize düşman olduğumuz taraflarımızı ortaya çıkardı.
Yaşamımızın en zayıf halkalarını elden geçirip, tamir etmeye çalışırken, Nisan ayında gerçekleşen tutulmalar bir anda elimizdeki zaten faydasız olan ihtimalleri silip süpürdü, hiç beklemediğimiz yeni fırsatlara şans vermemizi sağladı. Kelimenin tam manasıyla sudan çıkmış balığa döndük.
Şu anda dışarıya yansıtamıyor olsak bile, aslında Nisan’dan beri çok yoğun ruhsal bir değişime maruz kalıyoruz. Henüz duygu ve düşüncelerimizde yer eden dinamikleri tanımlayamıyoruz. Haziran ortasından itibaren neden bu süreci yaşadığımız konusunda netlik sağlayacağız. Bu evrede stratejik olabilmeniz ve astrolojiden daha sağlıklı çıkarımlar yapabilmeniz için kişisel danışmanlık almanızı da mutlaka öneriyorum.
14 Mayıs Akrep Dolunayı
Ay peçesini yavaş yavaş indirip aydınlık yüzünü gösterdiği zaman, gökyüzündeki diğer bütün ışıklar silikleşirler. Ay “ruhun” kadim bilgisini insanlara sunan, rahminde geçmişin gizlerini ve geleceğin umudumu barındıran doğurgan bir Tanrıçadır. Dolunay haline bürünüp bulutların arasında salınarak gezerken bilinçaltına rehberlik eden bir deniz fenerini anımsatır.
Ay’ın asla göremediğimiz karanlık bir yüzü de vardır. Bu nedenle parlak bir küre halini aldığında bile çıplak değildir. Dolunay hali, bize gösterdiği yüzlerinden sadece biridir. Akrep burcu da, incitilmekten ve incitmekten korktuğumuz için ardına gizlendiğimiz bu yüzlerin, yani “maskelerin” ifadesidir.
Maskeler hayatta oynadığımız rollerdir ve istisnasız herkes maskelidir. Maskemiz, bazen büyük bir acıyı saklamamızı sağlayan bir gülümseyiş, bazen korkularımızı örten bir alaycılıktır. Yalnız kalmak istediğimizde ördüğümüz duvar, insanların arasına karışmak için giyindiğimiz kıyafettir. Biz söylemeden başkalarının derdimizi anlamalarını istediğimiz bekleyiştir maske. Zayıflıklarımızı kamufle eden bir ses tonu, bazen de art niyeti gizleyen bir yardım elidir. Etikettir maske, birilerinin tasarladığı kıyafetlerin üzerinde yeralan… Nasıl görünmek istiyorsak, öyle olduğumuza inanır, maskelerimize yani rollerimize kendimizi inandırırız. Yüzümüz ve bedenimiz de bir maskedir ve genelde kendimize yakıştırdıklarımızı kuşanırız.
Dolunayla birlikte, maskelerimiz bizi kaşındırmaya başlayacaktır. Başkalarından gizlediklerimiz, çekincelerimiz, kusurlarımız, gerçek duygu ve düşüncelerimiz ufacık bir an için bile olsa, ortaya çıkacaktır. Ve bu masumane anlar her şeyin kökten değişmesine sebep olabilir. Maskeler o denli ağır gelecektir ki, içimizden yükselen gerçekleri itiraf etmeden, yenilenmenin ve rahatlamanın mümkün olmadığını düşüneceğiz. Her itirafın bir bedeli olacağı gibi, bir ödülü de vardır.
Dolunay artık geri dönüşün mümkün olmadığı bir evreyi temsil ediyor. Boğadaki Güneş, sahip olmak, değer görmek ve değer vermek, güvenli ve kalıcı şeyler inşa etmek ister. Akrepteki Ay ise boğanın arzularını, risk faktörü, güvensizlik ve ihanet olgularını hatırlatarak sınar.
Akrepteki Ay’ın yöneticisi Mars ve Plüton’un Retro harekette olduğunu görüyoruz. Mars ve Venüs arasında karşıt, Venüs ve Plüton arasında kare açı var; Sonsuza kadar seveceğinize ant içtiğiniz ancak ihanet ettiğiniz ya da ihanet gördüğünüz eski sevgililerle kafanız meşgulse, artık süregelen bu mevzuya öyle ya da böyle bir son vermeniz gerekecektir. Ortada büyük efor harcayarak çözmeniz gereken bir mesele var. Kapanış sahnesinde bu defa, son derece dramatik ve patolojik bir duruş sergilemek ya da oluruna bırakıp, gitmesine izin vermek size kalmış.
Sadece özel ilişkilerde değil, dostluklarımızda da sadakati sorgulayacağız. Yakın olduğumuz insanların güvenilir bir ortak, sırdaş ya da yoldaş olup olmadıklarını bilmek isteyeceğiz.
Venüs aşk ve sevgi ilişkileri kadar para gibi maddi değerleri de temsil etmektedir. Son ödeme tarihi geçmiş faturalar, vergi ya da kredi borçlarıyla ilgilenmeniz gerekebilir. Önümüzdeki aylarda yaşayacağınız kapsamlı değişimler nedeniyle finansal durumunuzu elden geçirmeniz gereken evredesiniz. Aynı zamanda insanlarla ilişkilerinizin para yüzünden bozulmamasına gayret göstermeniz doğru olur. İş yerinde otoritelerle tartışmanız, sansasyonel bir aşk hikayesinin ortaya çıkması, kendinizi kaybedip insanlara ağzınıza geleni söylemeniz de mümkün. Siz yine de deri değiştirip yenilendiğimiz bu dolunayda yıkıcı ve düşüncesizce değil de, bilinçli davranışlarınızla dikkat çekmeyi tercih edin.
Dolunay maskeleri düşürecek, görünenin ötesindekini gösterecektir. Çıplaklığınızı sevmeyi başarmanız dileğiyle.